Monday, September 10, 2007

Avrupa Birliği ve İspanya

İspanya uzun yüzyıllara dayanan tarihi boyunca hem Avrupa kültürünün kurucu unsurlarından biri olmuş, hem de belki de coğrafi koşullarının getirdiği zorluklarla Avrupa'nın dışında kalmıştır. Kuzey Afrika'dan yayılan Arap fetihleriyle İspanya bir dönem Müslüman kültürünün etkilerini hisetmiş ve bu etkileri kendi kültürüyle birleştirerek bugünkü İspanyol sanatını ve kültürünü ortaya çıkartmıştır.

İspanya tarihinde Rönesans'ın ve coğrafi keşiflerin dışında kalmamış olmasına rağmen sonraki dönemlerde bir gerileme ve duraklama dönemine girmiştir. İspanyol denizcilerinin yeni dünyayı ve uzakdoğuyu keşfetmelerinin ardından İspanya Avrupa'nın önemli ülkelerinden biri haline geldi. Ancak bu özelliğini uzun süre koruyamayarak bilimsel gelişmelerden koptu. Bunda belki İspanya'da hakim olan Katolik inancının etkilerinin olduğu söylenebilir.

Avrupa'nın diğer ülkelerinde sanayi devrimi gerçekleştirilirken İspanya bu dönemi yakalayamadı ve bir tarım ülkesi konumunda kaldı. İspanya'nın bu gerikalmışlığı 20. yüzyılın sonlarına değin kendini hissettirdi. 1975 yılına kadar ülke demokratik ve sosyal açıdan da geri bir konumdaydı. 1939'da sona eren iç savaş ve sonrasında da kurtulunmayan baskıcı zihniyetler İspanya'nın diğer Avrupa ülkeleri arasındaki yerini almasını uzun zaman engelledi. Askeri yönetimler ve tam anlamıyla gelişmeyen demokrasi İspanya'nın tarihinde her zaman birer sorun oluşturdu.

70'li yılların ortasında başlayan demokratikleşme süreci İspanya'yı 1986'da AB üyeliğine taşıdı. O ana kadar genellikle tarıma dayalı bir ekonomiye sahip olan İspanya'nın sanayi üretimi de oldukça verimsiz ve köhneydi. Avrupa Birliği süreci sonrasında İspanya hızlı bir toparlanma sürecine girdi. Zaman içinde rekabetçi bir ekonomiyi benimseyen İspanya verimliliğe dayalı bir ekonomiyi kurma yolunda önemli adımlar attı. Bugün için İspanya Avrupa'nın tarımsal üretim merkezi olmasının yanısıra gelişmiş sanayisiyle tüm dünyayla rekabet edebilen bir ülke niteliğindedir. Avrupa fonlarını kullanmasının yanısıra İspanya'yı bu noktaya getiren asıl şey ülkede gerçekleşmiş olan zihniyet devrimi olmuştu.

İspanya ve Tatil: Büyülü Destinasyon

İspanya'yı ziyaret etmek sadece bol güneş, zengin mutfak ve sıcak insanlar anlamına gelmez. İspanya'da görülecek tarihi ve sanatsal pekçok eser ve harika bir doğa var. Gezmek ve görmek için mükemmel bir destinasyon. Seçim sizin.

Önemli müzeler, etkileyici binalar, tarih kokan caddeler, canlı gece hayatı ve mükemmel plajlarıyla İspanyol şehirleri gerçek bir turizm seçeneği sunuyor. İspanya dinlenmek ve eğlenmek için sizleri bekliyor. Düşündüğünüzden çok daha fazlasıyla geri döneceğiniz harika bir ülkedir İspanya.

Katalonya'nın başkenti Barcelona 20. yüzyılın avant-garde sanatı, Roma devrinden kalan tarihi miras ve Modernizmin harika örnekleriyle Akdenizin gerçek bir kozmopolit şehridir. Roma İmparatorluğu geçmişiyle Barcelona uzun bir tarih, ekonomik dinamizm ve sanatsal mirasıyla ön plana çıkar. Müzeler, sergiler, şehirdeki anıtsal heykeller, müzik, sinema ve dansla turistler için gerçek bir cazibe merkezidir.

Sierra Nevada'nın eteklerinde, Darro ve Genil ırmakları arasında Doğu Andalusia'nın ilgi çekici şehirleri yer alır. Granada, Santa Paula (AC Hotel) gibi tarihsel binalar, Albaicín'deki "cármenes"leri (bahçeler içindeki tarihi villalar) ve Sacromonte'daki kaya evleriyle ön plana çıkar.

Valencia ticaret, kültür, sinema, tiyatro, müzeler, müzik ve iş demektir. Sergileri ve fuarlarıyla uluslararası alanda avant-garde stiliyle Avrupa'nın en çekici şehirlerinden biridir. Canet d’En Berenguer'da altın kumlu plajlar kıyı boyunca uzanır. Cullera, Gandía ve Oliva plajları görsel açıdan taşıdıkları zenginlikle dikkat çeker.

Galiçya'nın başkenti Camino de Santiago gastorominin bir sanata dönüştüğü yerdir. Restoranlar, barlar, tavernalar zengin ve özgün mutfağıyla, ancak her bütçeye uygun fiyatlarla ziyaretçilerini ağırlar. Buradaki bölgesel ürünleri, özellikle deniz ürünlerini ve balık çeşitlerini mutlaka denemelisiniz.

Madrid 2000li Yıllar, Terör Saldırıları ve Olimpiyat Oyunları Adaylığı

21. yüzyılın ilk yıllarında Madrid tarihinde yerini alacak önemli olaylar meydana geldi. Bunlardan en korkuncu 11 Mart 2004 tarihinde gerçekleşen terörist saldırı oldu. 14 Mart 2004 seçimlerinden üç gün önce radikal İslamcılar şehirde sefer yapan çeşitli trenlerde aynı saatler içinde seri bombalama eylemlerine giriştiler. Bunlar İspanya iç savaşının 1939'da sona ermesinden sonra yaşanan en kötü olaylardı.

Madrid 30 Aralık 2006'da ETA tarafından gerçekleştirilen bir diğer terörist saldırıya dapa maruz kaldı. Madrid Barajas Uluslararası Havaalanına yönelik bu saldırı şehirde büyük bir etkiye ve ardından gelen tepkilere yol açtı.

Madrid, Europride 2007'ye Temmuz ayında ev sahipliği yaptı. Madrid bunun yanısıra 2012 Olimpiyat oyunları için adaylığını açıkladı ancak rakip şehirlerden biri olan Londra'nın seçilmesiyle şehrin umutları 2016'ya kaldı. Madrid 2016 Olimpiyatları için aday şehirlerden biri olarak açıklandı.

Başkent Madrid

İspanya'nın başkenti ve en büyük şehridir(nüfusu 3,228,359). Yeni Kastilya'da aynı adı taşıyan idari, bölgenin merkezidir. İber yarımadasının merkezi bölümünde yer alır. Madrid halkı kendilerini Madrileños olarak isimlendirir. Sierra de Guadarrama eteklerinde, Tejo ırmağının bir kolu olan Manzanares'in sol yakasında kurulmuştur. Madrid, İspanya'nın en önemli kültür merkezidir. Issız ve geniş bir istep bölgesinde bulunur. Yükseltisi 630 m.'dir.

Madrid, dünya üzerindeki en büyük 100 şirketten 3'ünün ana merkezinin bulunduğu, bunun yanısıra pekçok İspanyol şirketine ev sahipliği yapan İspanya'nın en önemli finansal merkezidir. Madrid, X. yüzyılda küçük bir köydü (Magerit). 1083 yılında Kral Alfonso VI., bu küçük yerleşme merkeziyle ilgilendi. Bu tarihten sonra Madrid gittikçe gelişmeye başladı.«Cortes» XIV. yüzyıl boyunca üç kez burada toplandı. Tahta geçen krallar uzun bir süre «Alcazar» da oturdular. Bu süre içinde Madrid kale ve surlarla çevrildi. Hızla gelişerek dünyanın sayılı şehirleri arasına giren Madrid, 1561 yılında İspanya'nın başkenti oldu. XIX. yüzyılın ikinci yarısında ve XX. yüzyılın ilk on yılında şehir önemli ölçüde değişikliklere uğradı. Metro, geniş yollar, büyük kamu ve özel teşebbüs kuruluşları şehrin görünüşünü oldukça değiştirdi. Madrid bu yeni eserlerle anıtsal bir görünüş kazandı, fakat imar hareketleri şehrin özelliğini teşkil eden eski mahallelerin ortadan kalkması sonucunu doğurdu.

Şehir hayatının en canlı olduğu yer hala ünlü Puerta del Sol alanıdır. Burası toplu yerleşme merkezlerinden gelen yolların kavşak noktasıdır. İspanya kralının ikametgahını ve parlamentoyu barındıran Madrid, İspanya'nın politik merkezi konumundadır. Şehirdeki park ve bahçeler arasında en önemlileri Buen Retiro, Hotanik Bahçesi ve Parque del Oeste'dir. Madrid, eski eserler bakımından çok zengindir. Örneğin San Isidro el Real (1626 - 1661) ve San Francisco el Grande (1776-1785) kiliseleri, Palacio de Oriente önemli yapılardır. Prado Müzesi dünyanın en önemli müzelerindendir.

Dünyanın sayılı sanat eserlerinden oluşmuş bir koleksiyona sahiptir. Almeria Müzesindeyse zengin bir sihlh koleksiyonu yer alır. Arkeoloji Müzesi, Modern Sanatlar Müzesi ve Silah Müzesi şehrin görülmeye değer eserleri arasındadır. Madrid, yılından beri bir üniversite merkezidir. Ulusal Kütüphanesi zengindir. Madrid'de endüstri faaliyetleri öteden beri gelişmiş durumdadır. Halıcılık, porselencilik ve kuyumculuk oldukça eski endüstri kuruluşlarıdır. Bugün özellikle besin maddeleri, dokuma ve metalurji kolları önemlidir. Birçok ulaşım yollarının birleştiği önemli bir kavşak durumunda bulunan Madrid bu elverişli konumu sayesinde ticaret alanında da önemli bir merkezdir.

1975 yılında başlayan demokratikleşme ve Avrupa Birliği'ne entegre olma süreciyle birlikte Madrid son yıllarda dünya çapında yükselen finans piyasasıyla Avrupa'nın önemli metropollerinden biri olmuştur.

Sunday, September 9, 2007

Büyük Yüzyıl

Castilla kraliçesi İsabel ile Aragon kralı Fernando evlendiler. On yıl kadar soylular sınıfıyla savaşan "katolik krallar", sonunda zafere ulaşıp yeni İspanya'yı oluşturdular. Bunu, Granada'nın ilhakıyla toprakların geri alınmasının tamamlanması, Amerika'nın bulunması ve sömürge imparatorluğunun kurulması, İtalya'da Napoli ve Milano üstünde egemenlik sağlanması izledi. Portekiz krallığıyla birleşme (uzun ömürlü olmadı) sonunda, İber yarımadasının tarihinin en parlak dönemi başladı.

Engizisyon mahkemesinin gözetiminde korunan katolik mezhebi birliği, ulusal birliği de sağlamakla birlikte, toplum yaşamında kaçınılmaz bir durum yarattı: Museviler ve müslümanlar ya zorla din değiştirdiler ya da İspanya'dan çıkarıldılar. Yüz binlerce kişi sürgün edildi. Ortaçağ boyunca değişik bir görünümü olan İspanya, XV. yüzyılda birliğini tamamladı.

Bu birlik, yalnızca din ve kültür alanlarındaydı. Castilla dil ve edebiyatı, ulusal birliğin aracı ve anlatımı özelliğini kazandı. Siyasal alanda ve yönetimdeyse, Nuvarra, Aragon, Katalonya, Valencia krallıkları, iç işlerinde bir bağımsızlık sağlayan ayrıcalıklarım korumaktaydılar. Carlos V döneminde, Bourgogne düklerinin sarayındaki şatafatlı yaşam, İspanyol ileri gelenlerince de uygulandı. Castilla bölgesinde üretilen yünler, İspanya pazarlarından (başlıcası Burgos'tu)Flandre'deki kentlerin el tezgahlarına satılmaya başlanınca, yeni İspanyol birliğinin ve imparotorluğun iktisadi ekseni kurulmuş oldu. Amerika kıtasından taşınan altın ve gümüş, 1550-1580 yılları arasında Castilla iktisadını doruk noktasına ulaştırdı.

Portekiz ve İspanya

VIII. yüzyılda gelişen İslam fetihleri, İber yarımadasının dağlık olan kuzey bölgesine ulaşamamıştı. Nemli ve ormanlık bir yer olan bu bölgenin, Akdeniz'den gelen yeni fatihlerin alışkın olmadıkları bir iklimi vardı. Bu uzak dağlık bölge, toprak bağımsızlığını koruduğu gibi, birtakım manastırların kurulması sonunda, dinsel ve siyasal bir gücün de merkezi haline geldi.

İspanyolların toprakları Araplardan geri alma hareketinin ilk evresinde, Kurtuba halifelerinin başıboş bıraktıkları kuzeydeki iç yayla topraklarına, yeni hıristiyan topluluklar yerleştirildi ve küçük garnizonların oluşturduğu bir korunmuş bölge yaratıldı. Daha IX.yüzyılda, Bask ülkesindeki Asturias dağlıları ile Navarra ve Charlemagne'ın Araplardan geri aldığı Katalonya bölgeleri halkı, Ebro kıyılarını ve Duero ırmağının bulunduğu kuzey yöreleri, özgür köylülerin yaşadığı köylerle doldurdular. Böylece yeni bir toprak mülkiyet düzeni yaratıldı ve Leon, Castilla la Vieja, Aragon gibi tarihsel bölgeler kuruldu. Hıristiyan Ispanyollar 1085 yılında Toledo'yu, 1118 yılında Zaragoza'yı aldıklarında, ellerindeki topraklar artık müslümanlarınkine eşit hale geldi. Geri alınan bölgelere yeniden hıristiyanlar yerleştirebilmek için küçük köylü toplulukları artık yeterli değildi. Bunun üstüne İspanyol krallar, yalnız kasabaların değil, yeni kentlerin de kurulmasını desteklediler. Salamanca, Avila, Segovia gibi yeni yerleşme merkezleri yaratıldı. Sonuçta, İspanya'nın kuzey bölgelerinde gerek nüfus, gerekse iktisat açısından büyük bir gelişme gerçekleşti ve bu bölgeler, XI. yüzyıldan başlayarak hıristiyan Avrupa'nın her yanıyla tam bir işbirliği içine girdiler.

Toprakları Araplardan geri alma hareketinin kesin sonucu, XIII. yüzyıl başında elde edildi. İspanya' daki Arap emirliklerine yardım için Afrika'dan çağrılan Muvahhidlerin yarattığı tehlike, bütün hıristiyan krallıklar arasında bir birleşmeye yolaçtı.

1212 yılında Sierra Morena'da, Las Nevas de Tolosa'da Araplar kesin bir yenilgiye uğratıldı. Hemen ardından da, daha güney kesimlerde .ulunan Estremadura, Castilla la Nueva, Mancha, Valencia ve Güney Andalucia birer birer ele geçirildi.

Tajo ırmağının güney yanında elde edilen geniş topraklara, yeni topluluklar yerleştirme siyaseti uygulanmaya başladı. Castilla kralı Alfonso X, 1273 yılında iç yayla (meseta) yöresine göç edecek Castillalı çobanlara bir özel statü tanıyarak göçlerini sağladı ve sürülerini otlatmalarına kolaylıklar getirdi. Bu önlem belirli bir toprak üstünde tarım yapan ve ekime göre vergi veren köylülerin zararınaydı. Buna karşılık yalnızca bir koyun vergisi ödeyen yetiştiricilerinin son derece işine yaradı ve Castilla, kısa bir süre içinde Avrupanın her yanına yün satmaya başladı.

XIII. yüzyıl sonunda Batı İslam uygarlığının elinde yalnızca Gırnata kalmıştı. Dağların koruduğu bu bölge de, Castilla kralına bir vergi ödeyerek varlığını sürdürebiliyordu. 1492 yılında İspanya kraliçesi İsabel I ile Aragon halı Fernando I'in evlenerek İspanya krallığını kurmalarından sonra, Gırnata emirliği de ilhak edildi ve toprakların Araplardan geri alınması tamamlandı.

XV. yüzyıl sonunda İber yarımadası üç çekirdeğe ayrılıyordu: Herhangi bir İslam etkisine uğramamış olan kuzeydeki Galicia, Asturias, Bask bölgesi; toprakları Araplardan geri alma hareketinin merkezi olan Kuzey Portekiz, Castilla la Vieja, Aragon, Katalonya; Güney bölgelerdeki yeni ele geçirilen topraklar (Alentejo, Estremadura, Andalucia).

Araplardan ele geçirilen bu topraklarda çok büyük çiftlikler kurulmasına izin veritdiği gibi, topraksız köylülerin büyük bir bölümü de yerleştirildi. Toprağın bu yeni düzenlenmesi, kuzey ile güney arasında bir çelişki yarattı: Küçük toprak sahipleri kuzeyde, büyük toprak sahipleri de güneyde toplanmıştı. Yarımadanın batısında kurulan Portekiz'se, iktisat, kültür ve dil açısından bütünüyle farklı bir dünya oluşturdu. Bu temel farklılıklar nedeniyle, 1580 - 1640 yılları arasında girişilen İspanya ile Portekiz'i birleştirme çabaları bir sonuç vermedi; her iki devletin ayrı ayrı yürüttüğü sömürgecilik siyaseti, birleşmenin hiç bir zaman uygulanamayacağını ortaya koydu.

Arap Etkisindeki İspanya


İspanya'ya öteki Avrupa ülkelerine oranla özgün bir görünüş kazandıran birçok tarihsel olay arasında, günümüzde bile izlerine raslanan Arap egemenliği özel bir yer tutar. İspanya'mn İslamlaşması, VIII. yüzyıldan başlayarak Kuzey Afrika'dan gelen ve sayıları 10 - 12.000 kişi kadar olan Arapların yeni nüfus gelişmesi ile değil, yerel hıristiyan toplulukların kitle halinde bu yeni dini kabul etmeleriyle gelişti.

929 yılında, Bağdat'taki halifeyle üstünlük çatışmasına girişen Kurtuba emiri, "halife" ünvanını aldı. İki buçuk yüzyıldan uzun bir dönem boyunca Kurtuba (günümüzde Cordoba) kenti, Batı Islam uygarlığı için bir "Altın çağ" simgesi oldu. Tahrip olmaktan kurtarılan eski Yunan yapıtları arapçaya, hatta latinceye çevrildi ve bu arada yazılan yeni özgün yapıtlarla birlikte Rönesans'a kadar Avrupa kültürü için temel bir dayanak oldu.

Ne var ki İspanya'daki İslam işbirliği geçiciydi. 1000 yılından kısa bir süre sonra Kurtuba halifeliği topraklarında bağımsız yeni birtakım devletler kuruldu. Bunlar arasında en önemlileri Zaragoza, Toledo, Valencia ve Sevilla kentlerini merkez alan emirliklerdi. Sonradan hıristiyan işgali tehdidi altında kalan bu emirlikler, XI. yüzyıl sonlarında Kuzey Afrika'dan Murabıtları, XII. yüzyılda Muvahhidleri yardıma çağırdılar. Böylece ortalığı bir kutsal savaş havası sardı ve durumlarından korkan museviler ile hıristiyanları yaklaştırarak, İspanya' nın kuzeyindeki hıristiyan krallıkların akınlarını kolaylaştırdı.

İspanya' daki Islam uygarlığının en parlak döneminde, museviler ve hıristiyanlar kendi inançlarını korumakla birlikte, bütünüyle İslamlaşmışlar, kişilik ve geleneklerini korumalarının yanı sıra, Toledo, Kurtuba ve Gırnara'da (günümüzde Granada), Batı'nın gotik üslubu ile Arap üslubunu, mimarlık ve süsleme alanlarında akıl almaz bir başarıyla kaynaştırmışlardı.

İber Yarımadası

Coğrafi konumu, yazları sıcak ve kurak geçen iklimi, büyük zeytinyağı, şarap ve meyve dışsatımıyla İber yarımadası, bir Akdeniz ülkesidir; ama kendine özgü özellikleri olan bir Akdeniz ülkesi.

Avrupa kıtasının güneyinde, Akdeniz sularının içlerine derinlemesine sokulan öbür iki yarımadanın (İtalya ve Balkan yarımadaları) tersine, dörtgen biçimli İber yarımadası, Avrupa'nın batı sınırında yer alır. Kuzey kıyıları ve Akdeniz kıyıları boyunca kesiksiz uzanan sıradağların yam sıra, yarımadamn geniş yayılma alam ve eni boyuna eşit biçimi (kuzeyden güneye 750 km, batıdan doğuya yaklaşık 800 km; toplam yüzölçümü 581000 km2) de, çevreden oldukça kopuk bir bütün oluşturmasına yol açar. Kıyıları çevreleyen sıradağlar nedeniyle, yarımadada yazın kuraklık, kışın soğuk artar ve denizden kıtamn iç kesimlerine ulaşmak güçleşir. İber yarımadası dörtgeninin 4 500 km'yi bulan çevre uzunluğunun 4 100 km'sini deniz kıyısı, 345 km'sini de kara sınırı (Pireneler) oluşturur; yani, kara sınırları, Avrupa'nın geri kalan kesimiyle ancak çok küçük bir bağlantı sağlayabilir. tb er toprakları, bu nedenle, bir yarımadadan çok bir adaya, iç yayla (meseta) çevresinde toplanmış küçük bir kıtaya benzer.

Bununla birlikte, topraklarının Güney Avrupa ülkeleri arasında eşsiz bir konumu vardır: İklim ve doğal görünüm bakımından Akdeniz ülkesi özellikleri taşımasına karşılık güneybatıya, batıya ve kuzeye ulaşımı sağlayan Atlas Okyanusu yönünde, bir ileri karakol gıbidir. Bu coğrafi konum, tarihinin bazı evrelerinde, yarımadaya, Orta Avrupa ile Atlas Okyanusu ve Kuzey Afrika arasında köprii görevi yüklenme, aynı zamanda da önce XIII. - XVI. yy'lar arasındaki Akdeniz ticaretinin gelişmesinde, sonra da Atlas Okyanusu'ndaki büyük iktisadi oluşumun gerçekleşmesinde, rol oynama olanağı vermiştir. Ne var ki, 1650'den sonra fiziksel konumu dışındaki bazı etkenler nedeniyle, İber yarımadasının iktisadi bakımdan gerilemesi, söz konusu denizlerde İngiltere ve Hollanda'nın ticaret üstünlüğü ile sonuçlanmış, Avrupa'daki tarihsel evrimi dışında kalan Portekiz ve İspanya, özellikle sanayi devrimi çağında (1850-1950), Avrupanın geri kalan bölümündeki gelişmelerden yararlanamamışlardır. Kaldı ki, İber yarımadası insanları hep bir ada halkı gibi davranmışlardır. Günümüzde bile, dış ticaretin büyük bölümü deniz yoluyla yapılmaktadır.

İspanya'da Yolculuk

İspanya'da turizm 1960 yıllarından bu yana büyük gelişme gösteren önemli bir etkinliktir. Gerçekten, 1970 yıllarında turistlerin getirdiği dövizler, bütçe açığının büyük ölçüde kapatılmasını sağlamıştır.

Bu patlamanın etkileri, toplumsal yapıya ve yeni ispanya'nın kültür yaşamına da yansımıştır. Yeni ufukların açılması, sanayileşmiş öteki Batı ülkeleriyle daha sıkı bağların kurulması, değiş tokuş ve yakınlaşma olasılıkları, kuşkusuz, gelişmelere yol açmış, demokrasiye geçişi de etkilemiştir.

En büyük gelişme, eskiden beri ülkenin Avrupalı öteki halklarla buluşma yeri olan bölgelerinde görülür; bu bölgeler, özellikle deniz ticareti ilişkileri gereği uzun süredir Avrupa'yla bağlantısı olan Balear adaları ile Katalonya'nın Akdeniz kesimindedir. Ancak, söz konusu olgu, önceden de var olan bölgesel eşitsizlikleri daha da artırmıştır; turist akınının, "güneyIeşme" olgusuyla belirlenen toplumsal, kültürel ve iktisadi sonuçları, henüz oldukça verimsizdir. İspanya'nın, özellikle deniz kıyıları (Costa Brava, Costa Dorada, Costa Blanca, Costa del Sol ve Atlas Okyanusu kıyısında Costa de la Luz), yaz aylarında bol turist çeker. Ancak, ülkede deniz ve güneşin yanı sıra daha ilgi çekici şeyler de vardır. Bu tür bir yolculuğa Andorra'dan Montserrat'ya kadar Katalonya baştan sonra gezilerek başlanabilir. Bölge, roman ve gotik üsluplarında sanat ürünleri açısından zengindir ve Arap istilasına karşı "hıristiyan dünyası"nın direnme noktasını oluşturur. Akdeniz'i Atlas Okyanusu'na daha kısa yoldan bağlayan ve Tarragona'dan San Sebastian'a uzanan yol (463 km) boyunca, eski hac yerleri ve tarihsel manastırlar sıralanır. Bu yol Ebro'nun sol tarafından ve Pirene sıradağlarının eteklerinden geçer.

Yol boyunca, San Firmino bayramıyla (6-12 Temmuz) ve boğaların kent sokaklarında koşuştukları "ercierro" şenlikleriyle ünlü Pamplona kenti ile Huesca ve Lerida kentlerinde kısa bir süre mola vermek gerekir. San Sebastian'dan La Coruna'ya aşağı yukarı 800 km'lik bir yol alınır ve bu yolculuk boyunca, İspanya'nın birbirinden değişik çeşitli yer, ve özelliklerini tanıma olanağı bulunur. Gerçekte, Bask illeri, Castilla la Vieja (Santander ili), Asturias ve Galicia turizm açısından büyük önem taşımaz.

Buradan, Vizeaya körfezine özgü sanayi görünümlerinden, şiirsel ve olağanüstü görüntülerin yer aldığı bir ortama girilir. Bu görüntüler, Cantabria dağları yamaçlarını izleyen ve kıyıdan yalnızca kısa aralıklarla geçen bir yol boyunca sıralanır. Bilbao'dan sonraki kentler, Santander ve Oviedo'dur. Batı Avrupa'nın az raslanır Eskiçağ kasabalarından biri olan ve mimarlık açısından küçük kent özelliğini hala koruyan Santillana del Mar yakınlarında, ünlü Altamira mağaraları yer alır. Söz konusu mağaralarda 1869'da ortaya çıkarılan çokrenkli duvar resimleri tarihöncesi dönem sanatının en anlamlı kanıtlarından biri sayılır. Barselona'dan Madrid'e gitmek isteyenler için izlenecek yol, Zaragoza'dan geçer. Tekdüze bir görüntünün içine sıkışıp kalmış olan bu kent, anıtlar açısından zengin bir iç kent örneğidir. Başlıca engebeyi, Katalonya dağlarının ve büyük iç yaylanın eğimleri oluşturur. İspanya'nın daha batıda kalan bölgelerine (Leon, Estremadura, Atlas Okyanusu kıyısındaki Andalucia'ya kadar) doğru ilerlendikçe, yer yer birkaç engebeyle hareketlenen çıplak görüntüler göze çarpar, Sierra da Guadarrama, Sierra de Gredos, Sierra Morena bu kesimde yer alır.

Salamanca'dan yola çıkıldığında Ispanya'nın örnek tarih ve kültür merkezlerinden birkaçına uğramak gerekir. Bunlar arasında, Guadalquivir ovasına ve Sevilla'ya kadar, Plasencia, Caceres, Merida sayılabilir. Madrid'in merkezinden, başkenti, Valencia, Murcia, Cartagena, Granada, Cordoba-Sevilla, Merida-Badajoz'a bağlayan birçok yol ayrılır. Castilla iç yaylasında ve Mancha'da kalındığı sürece, yüzey şekilleri tekdüzeliğini korur; ama kıyı sıradağlarının yakınında, hem engebe belirginleşir, hem de görüntüler güzelleşir. Ünlü Şövalye Don Kişot'un sanrılar ve delilik nöbetleri içinde aştığı uçsuz bucaksız Mancha'yı, zaman hiç değiştirmemiştir. Cervantes'in ünlü yapıtını yazmasından dört yüzyıl sonra bile, tarlaların ve kentlerin görünümü hep aynı kalmıştır.